“Dünyanın asıl sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların daima kendilerinden emin olmalarıdır.”

Bertrand Russell

Bu yazımda literatürde ‘Dunning-Kruger Sendromu’ olarak da geçen, Türkçemizde ise “kifayetsiz muhteris” kavramına denk düşen, insana dair bir olgudan bahsetmek istiyorum. Bu kavram, “yetersiz” anlamına gelen “kifayetsiz” ve “hırslı” anlamına gelen “muhteris” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır.

Bir kifayetsiz muhterisin en belirgin davranışı, herhangi bir konuda bilgisi ya da yeterliliği olmadığı halde, o konuda bilgiliymiş ve yeterliymiş gibi görünmesidir. Üstelik bunu öyle kendisinden emin sergiler ki etrafındaki birçok insan gerçekten de öyle olduğuna ikna olabilir.

Kifayetsiz muhterislikten muzdarip insanlara birçok yerde rastlayabiliriz: Bu kişi, her ortamda lafı siyasete getiren ve eşine az rastlanır bir “özgüvenle” kendini her durumda haklı bulan bir tanıdığımız olabilir ya da herhangi bir yanlış davranışından dolayı uyarıp tartışmak zorunda kaldığımız ancak -haksız olduğu apaçık ortadayken bile- sergilediği baskın tutumla bizi suçlayabilecek kadar olayı bambaşka boyutlara taşıyan birisi de kifayetsiz muhterisliğin bir örneğini sergiliyordur.

Bu ön bilgilendirmelerden sonra kifayetsiz muhterislerin sıklıkla rastlanan genel özelliklerine maddeler halinde yer vermekte fayda var:

1) Genellikle hemen her konuda bir fikirleri vardır ve “bilmiyorum” ya da “bu konuda bir fikrim yok” gibi cümleleri kullanmazlar.

2) Savundukları birçok konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuşlardır.

3) Bir konuda ne kadar az bilgiye sahipler ise o kadar şiddetle savunma eğilimi gösterirler.

4) Benimsedikleri inanç ya da ideolojinin en mükemmeli olduğunu düşünürler ve bununla kalmayıp bu ideolojilerinin insanların tüm sorunlarına çare bulacaklarına inanırlar.

5) Fanatiklerdir ve genellikle kendilerine zıt bir inanç, ideoloji ya da görüşe sahip insanlardan hoşnut olmazlar. Onları birer cahil, bilgisiz ya da zavallı kimseler olarak görürler.

6) Kendi inanç ya da ideolojileriyle uyumlu olan her türlü bilgiye ya da habere -kaynağını sorgulama gereksinimi duymadan- inanabilirler ve onların yılmaz bir savunuculuğuna soyunabilirler.

7) Savundukları fikirlere yönelik gelen herhangi bir eleştiri karşında seslerini yükseltebilirler, kabalaşabilirler, karşısındakine hakarete ya da küfre varan karşılıklar verebilirler.

8) Çoğunlukla hata yaptıklarını kabul etmek istemezler ve özür dilemekten imtina ederler. Böyle bir duruma düşmemek için de her türlü psikolojik manipülasyonlara başvurabilirler.

9) Sorgulayan, düşünen, araştıran ve yeri geldiğinde hakkını aramasını bilen insanlardan pek haz etmezler. Genellikle kolayca ikna edebilecekleri ya da etkileyecekleri zayıf karakterdeki insanları yanlarında bulundururlar.

10) Çoğunlukla para, pul, mal, mülk gibi somut unsurlara değer atfederler; buna karşılık eğitim, ahlak, hukuk, adalet gibi soyut değerleri pek umursamazlar.

11) Genellikle içselleştirmedikleri ve ödül-ceza sistemine dayanan bir ahlak anlayışları vardır. Her fırsatta ahlaktan ve doğruluktan bahsedip bu konuda beylik laflar ederler ama fırsatını bulduklarında ahlaksız bir eylem sergileyebilirler.

12) Önlerine herhangi bir konuda inkârı hiçbir şekilde mümkün olamayacak bir delil sunulsa dahi doğru bildiklerinden kolay kolay vazgeçmezler. İkna olduklarını söyleseler bile bu lafta kalır ve yine kendi bildiklerine inanmaya devam ederler.

13) Değişime oldukça kapalıdırlar, yıllar sonra bile artık yanlış oldukları gün gibi ortaya çıkmış görüşleri savunmak konusunda ısrarcı olabilirler.

Bu bilgilerden sonra gelebilecek soruları az çok tahmin ettiğim için onları da elimden geldiği kadar soru-cevap şeklinde cevaplamaya çalışayım:

Soru: Bir insan neden bir kifayetsiz muhterise dönüşür?

Temelde bu durum bir kişilik sorunudur ve genellikle narsisistik kişilik bozukluğu kategorisine giren kişiler bu tarzda bir davranış modeli geliştirirler. Bu şekilde davranmalarındaki temel amaç, derinlerde hissettikleri değersizlik ve yetersizlik duygularını etraflarına göstermemektedir. Bu tutumları, başvurdukları öyle baskın bir savunma mekanizmasıdır ki kendileri bile aslında çok değerli ve yeterli olduklarına inanır bir hale gelirler. Dolayısıyla aslında tüm bu sergiledikleri “her şeyi bilen” ve aşırı “özgüvenli” tutumlar, eksik yanlarını etraftan gizlemeye ve değerli ve yeterli olduklarını onlara ispat etmeye yöneliktir. Bu bağlamda aslında cahil olan ancak cehaletlerinin farkında olmayan bu kişiler, bilinen aksini mutlu da değillerdir.

Soru: Etrafımda çokça kifayetsiz muhteris insan var, bu insanlar karşısında nasıl davranmalıyım?

Öncelikle bu insanlarla herhangi bir konuda tartışmaya girmek ya da onlarla rekabet etmek en başta bizi yıpratacaktır. Şu da bir gerçek ki, bu insanlarla tartışmaya girmeye meyilli isek bizim de dönüp kendimize şu soruları sormanız gerekir: “Kime, neyi, niçin ispatlamaya çalışıyorum?” Bu bağlamda herhangi bir konuda onlarla girilecek bir tartışma -her iki tarafın birlerinden bir şeyler öğrenebileceği bir münazaradan öte- mutlak suretle bir ego savaşına dönüşecektir. Daha da ileri giderek şunu söyleyebilirim ki, onlarla böyle bir durumu açığa çıkartacak şekilde bir tartışmaya mahal vermemiz, bizim de -belki onlar kadar olmasa da- belirli konularda aşamadığımız komplekslerimiz olduğuna işaret eder. Ancak şunu da unutmamak lazım, hepimiz insanımız ve bazen egomuza yenik düşerek hiç ummadığımız bir şekilde bir kifayetsiz muhterisle kendimizi herhangi bir konuda tartışır vaziyette ya da ona bir şeyleri ispatlama gayreti içerisinde bulabiliriz. Bunu fark ettiğimiz an yapılması gereken en akli selim davranış, bu tartışmayı uzatmamak, ani bir manevrayla bundan geri dönmek olmalıdır. Zira böyle bir tartışmanın uzaması bizi yıpratmaktan ya da sinirlendirmekten öteye geçmeyecektir. Ne demiş Mevlana: ”Bir delil ile kırk âlimi yendim, kırk delil ile bir cahili yenemedim”.Son olarak şu hususa da dikkat çekmek istiyorum: Bir kifayetsiz muhterisle tartışmaya girdiğimizde, bir süre sonra kendimizi “değersiz”, “yetersiz”, aslında hiçbir şey bilmiyormuşuz gibi hissetme olasılığımız yüksektir ancak öyle olduğumuza inanıp kendimize haksızlık etmeyelim, çünkü kifayetsiz muhterisler sıkıştıkları anda “yansıtma” savunma mekanizmalarını devreye sokarlar ve kurbanlarına derinlerinde hissettikleri bilumum olumsuz duyguları; bir söz, bir kelime hatta bir bakışla bile yükleyebilirler. Bu konuda da uyanık olmalı, dışarıdan bakan bir gözle psikolojik bir manipülasyona maruz kaldığımızı fark etmeli, hissettiğimiz tüm olumsuz duyguların aslında karşımızdaki kifayetsiz muhterise ait olduğunu kendimize hatırlatmalıyız.

Soru: Kifayetsiz muhterislerin özelliklerinin bazılarını sanırım zaman zaman ben de sergiliyorum, ne yapmalıyım?

Öncelikle bunu farkına varmamız ve kabul ediyor olmamız bizim daha “light” bir formda kifayetsiz muhteris olduğumuza işaret eder. Bu iyi bir haberdir zira sergilenen bir davranışı değiştirmek ya da önlemek için ön koşul farkında olmaktır. Ünlü psikiyatrist Carl Gustav Jung; “hayatta en acıklı şey bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.” demiştir. Bu manada biz problemin kaynağının kendimiz olduğunu fark ettiğimiz için şanslıyız.Birçok psikoloji kuramcısı, doğuştan her insanda narsisizm olduğunu iddia etmektedir; dolayısıyla hepimizin içinde az ya da çok “kifayetsiz muhteris” olmaya yatkın bir parça bulunmaktadır. İçimizdeki kifayetsiz muhterisi kontrol altına almanın yolu da yine kendimizi tanımaktan geçmektedir. Şöyle ki, biz ne kadar çok bilinçdışımıza bastırdığımız kendisini değersiz ve yetersiz hisseden parçamızla yüzleşirsek, kifayetsiz muhterislik sergileme olasılığımız da o oranda azalacaktır; zira bu tutum aslında egomuzun kendisini savunma stratejisidir. Tabii yüzleştikten sonra bu duygularımızı rasyonel bir zeminde olgunlaştırmak da önem arz etmektedir. Bu bağlamda kendimize sık sık şunu hatırlatmak ta fayda var: “herhangi bir konuda haksız duruma düşmemiz, yeterli bilgiye sahip olmamız ya da hata yapmamız; bizim değersiz ya da yetersiz bir insan olduğumuz anlamını taşımaz, o alanlarda eksiklerimiz ya da geliştirmeniz gereken hususlar olduğuna işaret eder. Bazen de eksiklik hissettiğimiz alanlar geliştirmemizin mümkün olmayacağı alanlar olarak da karşımıza çıkabilir. Bu eksikliklerimizi de olgunlukla kabullenmemiz ve gerektiğinde çekinmeden ifade edebiliyor olmamız, bizim kendisiyle barışık ve ruhsal olarak sağlıklı bir insan olduğumuzun göstergesidir. “Emin olun böyle olabildiğimiz zaman hayat daha yaşanmaya değer bir hal alır.

Ümit Akçakaya

Uzm. Psikolojik Danışman & Yazar

https://www.turkceterapi.com/blog/kifayetsiz-muhterislik